14 Kasım 2014 Cuma

久しぶりー!

Evet, 50 gündür Japonya'dayım. İstanbul'dan Seul'e, orada 5 saat bekledikten sonra da direkt Niigata'ya geldik. Seul'de görmemiş gibi hemen BB kremlere saldırdım, bu ayrıntıyı atlamayayım şimdi :p. Ardından Japonya'ya gelir gelmez aksiyon başladı. Bir belgem hariç tüm belgelerim yanımdaydı ama pasaport kontrolü yapan Japon ısrarla o belgeyi istedi. Dedim bavulda şu an, bavulu da henüz teslim almadım. Dedi, tamam madem, bavuldaysa işim bitince gidip beraber kontrol edelim. Elim mahkum adamın işinin bitmesini bekledim. Arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla, birçoğunun bavulu aktarmalar sırasında yanlış uçağa gönderilip kaybolmuş. Sonradan bavulu size ulaştırıyorlarmış ama bana o an gerekiyordu bavulum. "Ya kaybolduysa, ne yaparım ulen. Japonya maceram başlamadan mı bitecek falan diye diye" soğuk terler döktüm adamın işinin bitmesini beklerken. Neyse sonra işi bitti de bavulların yanına gittik. Bavulumun kaybolmadığını, orada olduğunu gördüğümde nasıl sevindiğimi görmeliydiniz. :D Neyse, kontrollerden geçtik, dışarı çıktık. Ama üniversite en son kalacağımız yer konusunda, birinin bizi karşılayıp karşılamayacağı konusunda mail atmamıştı. Açıkçası neyle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı bilmiyorduk. Belki otelde bir oda tutar, sabah üninin kapısına dayanırız, belki havaalanında bekleriz sabaha kadar diye planlar yapıyorduk. Adaam sen de! Karşındaki Japon. Niye endişelenirsin ki. Tutorumuz elinde pankartıyla göründü kapıdan çıktığımızda. Ve direkt apartlarımıza getirdi bizi. Evler çoktan adımıza geçirilmiş, temizlenmiş şekilde, 20 gündür sahiplerini bekliyormuş meğerse. Hani Japonya diye kutumsu bir yer beklemiştim, genişçene bir ev olduğunu görünce dedim anaam, battık biz. Tutorum da diyor canım, ne oldu, beğenmedin mi yoksa? İlk gün derdimi de anlatamıyorum. Tek diyebildiğim "pahalı gibi görünüyor da"ydı... Genişçe deyince de yanlış anlaşılmasın, Türkiye'deki evlerle bir alakası yok, Japonya standartlarına göre büyük diyeyim. Hatta şöyle;



 Dışarıdan görünüşü de böyle.
Aslında o maviliğin alt tarafı deniz. Denize 10 dk uzaklıkta yaşıyorum. Allah tsunamiden korusun, amiiin. Gerçi burasının denizi iç deniz diye olmaz tsunami diyolar ama belli de olmaz. Sustuum *.*
Neyse, sonra öğrendim ki fiyatlar çok da farklı değilmiş. Yurtta kalsam yürüyerek 5 dkda okulda olabilecektim, şimdiyse 15 dkda oluyorum. Yani büyük fark yok. Daha uzak apartlar da var. Allahtan buna düşmüşüm valla.  Yurda düşmek istiyordum gelmeden önce. Çünkü iyi yanı, istesen de istemesen de hep insan içinde oluyorsun. Buradaysa kendine ait bir dünyan oluşabiliyor, fazla asosyal takılabiliyorsun. Takılabilir insan diyeyim daha doğrusu. Ben dışarıya atmaya gayret ediyorum her fırsatta kendimi. Neticede bir kere geldim dünyaya ve Japonya'ya. :p

İlk gün bizdeki sefilliği görecektiniz. Tamam, evin eşyası var, buzdolabı, çamaşır makinesi, ne bileyim pirinç pişirme makinesi neyim, her şeyi var ama bomboş. Bir bavul, bir de siz. :D Yiyecek bir şeyim yoktu, suyum yoktu. Nereden, ne, nasıl alınır da bilmiyorum. Şampuanım yok, adam gibi yıkanmak istiyorum o 1 günlük yolculuktan sonra ama yıkanamıyorum. Çeşmeden içtim suyu, sonradan öğrendim ki zaten Japonya'da çeşmeden su içiliyormuş. Neyse bizim tutor tutuşturdu elimize bir sürü belge, sabah 8 buçukta gelip alıcam sizi, okula başlıyorsunuz dedi. Ben diyordum herhalde birkaç hafta ders olmaz falan. Türk mantığı işte. Oluum bunlar Japon. Geldiğini anlamadan, sınava alıyolar insanı hemen. Sonracığıma o oryantasyon senin, bu oryantasyon benim, koşturduk ilk günler. Sınıflarımız belli oldu, 3. günden de derslere başladık. :D Sınıfın çoğu Çinli, Tayvanlı, 2 Alman, 2 Rus, 1 Şili'li, 1 Fransız, bir de biz 2 Türk varız. Fıkra gibi oldu ha. Neyseciğime, ders mers sıkıcı da okulun Matsuri'si (festivali) oldu, işte o harikaydı. İlk hafta sonu muydu, sonra mıydı, şu an hatırlamıyorum. Bir sürü stand vardı, hepsinde farklı kültürlerden farklı yemekler. Sınıflarda da farklı etkinlikler hazırlamışlar. Şu dizilerde gördüğümüz korku temalı kafeler oluşturuyolar ya sınıflarda. Ha işte, orada yemek yedik, hayalet kılığına girmiş öğrenciler getiriyo yemeklerinizi :D O gün çok eğlendik ya. Okulun dans kulübü boy band dansı bile yaptı. Kız kısmı da akb48 dansı yaptı. En son çıkan kızlar batı dansı yaptı, onları sevdim bak. Bir de kız güzellik yarışması oldu. Sonraki gün de kız kılığına girmiş erkeklerin güzellik yarışması oldu. Açıkçası Japon erkekleri erkekken pek bir şeye benzemiyor ama kız halleri benden güzel. O.o

 Misaal. Bu çocuk favorimdi.

Kazanansa bu oldu. Çok sevimliydi canııım. :p
  

**********
Başta parayı anlamadığımdan ucuz sandım Japonya'yı. Herkes düşüyomuş gerçi bu hataya. Düşünsenize elinizde bir tanecik bozukluk var ama aslında o Türk parasıyla 10 tl. İşte o ilk günler çok açıldım, aklıma edeyim. Her gördüğümü satın almak istiyorum falan. Tabii para olayını idrak ettim sonradan. Dedim bir hesap yapayım. Oturup ağlayacaktım nerdeyse. -.-""Şimdi biraz akıllandım da, parayı düşüne taşına harcıyorum. Elim mahkum tabii, napayım. Buradaki malzemelerle ne yemekler yapılabilir bir an önce öğrenmeliyim. Dışarı çıkınca neyse de, hep çıkamam sonuçta, para dayanmaz. Evdeyken hep raamen, makarna ve pilav yemekten bıktım. Adam gibi yemek yapmalıyım. :(

Benim para dertlerimi geçeyim de biraz da Japonlardan bahsedeyim. Sanırım Türkiye'de de çok içli dışlı olmamdan ötürü hiç yabancılık çekmedim. Hatta öyle huzurlu ve mutluyum ki bazen burası benim ülkemmiş de Japonlar gezmeye gelmiş hissine kapılıyorum. Yolda yürürken bazen Japonya'da olduğumu unutup konuşarak yanımdan geçenler için aa japonca konuştu dediğim oldu, o derece. Uyum sağlamakta zorlandığım tek şey çöpleri yanacak çöpler, yanmayacak çöpler, plastikler, kağıtlar vs. diye ayırmak(tı) sanırım. Hala başarılı olduğumu söyleyemem ama evim çöp eve dönmesin diye var gücümle uğraşıyorum.  Yemekleri bana göre lezzetli. Buraya gelip kilo verenlere çok şaşırıyorum açıkçası. 3-4 kilo aldım bile ben 50 günde. Sonracığıma girdiğiniz dükkanlarda bildiğiniz şarkıların çalması, döndüğünüz her yerde sevdiğiniz idollerin fotoğraflarının olması gerçekten hoş bir duygu.

Benim şahsen en sevdiğim şey izakayalar(nomikailerin-içme partilerinin- yapıldığı meyhanemsi yer) oldu burada. Türk parasına göre 30-50 tl veriyorsunuz 2 saat boyunca dilediğiniz kadar içiyorsunuz, yemek de yiyorsunuz. İzakaya'ların havası bir ayrı. Nostaljik bir his veriyor insana. 
İlk izakaya deneyimim ve mest oluşum. :D


Japonlar hepimizin bildiği gibi kibar ve hoş görülü. Ama neticede onlar da insan. Suratsızları, sarhoşları, sapıkımsıları da çıkıyor. İlk gün geldiğimde konbiniler 24 saat açık olduğundan gece 2lerde bira almaya falan çıkıyordum. Tamam, güvenli ülke de şimdiki aklım olsa o kadarını yapmazdım. Çünkü az da olsa tuhaf adamları çıkıyor. Mesela, bir gün diğer Türk arkadaşımla evin önünde sigara içiyorum, içeride içmek yasak çünkü, bir adam geçerken bizi gördü ve gördüğü anda tereddüt etmeden yolundan döndü yanımıza geldi. Dedik herhalde komşu falan, kibar davranalım en iyisi. Dedi merhaba, e dedik merhaba. Dedi siz ne kadar güzelsiniz. Dedik teşekkürler. Bu kısma kadar yine normal, Japonlar böyle şeyleri yüzünüze söyleyebiliyor, bacakların ne güzel ya da ne bileyim, şuran şöyle iyi, şöyle güzel. Bu kısımdan sonra tuhaflaşmaya başladı konuşma. Dedi "Japon sevgili buldunuz mu?" Biz de mal gibi daha bulmadık dedik. Japonca'nın tuhaf yanlarından biri işte. Ya da bizim Japoncamızın o kadar yetmesinden kaynaklı. Bu da demez mi bu akşam beraber takılalım o zaman? Dedik yok kalsın falan. Nasıl gönderdik adamı, nasıl içeri kaçtık hatırlamıyorum. Adamın gözleri tuhaf oynuyordu, stalkluk yaparsa sonradan diye çok endişelendim. Işık açık uyudum günlerce. Ama şükür ki bir şey olmadı. Kapıyı, pencereyi iyi kontrol edip uyuyorum rahatça.

 Konbini demişken, Japonların müşterilere davranışlarına bayılıyorum. Müşteri memnuniyeti kavramı bu ülkeden çıkmış olmalı. Herkes sürekli güler yüzlü ve işini çok düzgün yapıyor. Alışveriş yaptığınızda kasiyer her şeyi özenlice poşetlere yerleştiriyor. Her şeyi türüne göre poşetlere ayırıyor ve en sonunda poşetin ağzını bantlıyor. Para üstünü de size göstere göstere sayıp veriyor. Asla kazıklandım mı acaba şüphesi taşımıyorsunuz. Japonsa fazla para verir, az vermez oluyorsunuz. Bir dükkana girdiğinizde dükkanın tüm çalışanları bir ağızdan sizi selamlıyor ve siz çıkarken de teşekkür ediyor. Şöyle söyliyim, illaki mağaza, dükkan olmasına gerek yok, gözlemlediğim kadarıyla kim ne iş yaparsa yapsın, işini özenerek yavaş yavaş yapıyor. Baştan savma yapılmıyor hiçbir şey. Elindeki iş en basit iş de olsa keyfini çıkararak ve özenle yapmayı biliyor bu insanlar. Bence bu çok güzel bir davranış. Hayatı güzel yapan küçük şeyler neticede. Özeniyorum Japonlara bu konuda. Son olarak, burada doğa gerçekten de çok güzel. Ağaçları, denizi, ne bileyim kuşları bile güzel. Kolum kadar kargalar var ve ben çok korkuyorum ama olsun o kadarı. Doğasının güzel olmasının yanı sıra, her şey çok düzenli ve yerlerde tek bir çöp yok. O.o 

 Bir de şehirden gece manzarası.


Birkaç gündür deli gibi yağmur var burada. :( Tayfun neymiş burada öğrendim. Hiç hoşuma gitmedi. Üstelik yağmur da sadece dizilerde romantikmiş. İnsanın elinde şemsiye kırılır mı ya, kırılıyo arkadaş. -.-" Ama dikkatimi çeken bir nokta var, sadece biz yabancıların şemsiyeleri kırılıyor :D Adamlar rüzgara karşı hangi açıyla şemsiye tutmaları gerektiği konusunda uzmanlaşmış. :p
Bir de bir yere girerken dışarıda şemsiyelik var, oraya bırakıyosun şemsiyeni ve genelde orada unutup çıkabiliyosun yağmur dindiyse. Sürekli her yer şemsiye, ben almıyorum ama hani alsan hemen alabilirsin oradan bir tane. Şemsiyeye para yatırmana gerek yok. Ne de olsa unutulan bir sürü şemsiye var.

Henüz geldiğim şehirden çıkmadım ama yılbaşında Tokyo'ya gidicem. Kız yurdu misali bir şey ayarladım. En ama en ucuz fiyata. Biliyorsunuz, Johnnys Countdown'a gitmek benim hayalim. Pazartesi Johnnys Fan Club'a üye olacağım sonunda. İnşallah diyeyim. Bugün de Jin'in fan clubına üye oldum. Gidebilirsem onun konserine de gideceğim, 28 Kasım'daki Tokyo konserine yani. Ay nasıl normal bi şeymiş gibi yazdım di mi. Oluuuum Jin'i görcem belki de ben. :DDDD Ay hadi inşallah. Biletlerimi alsam, her şey belli olsa, adam gibi yazıcam uzun uzadıya da, şimdi daha bekleyelim.

Bu da Halloween partisine birkaç gün daha devam eden ben.

1 yorum:

Niyon dedi ki...

Uzun zaman oldu, selamlar Mirune :)
Yazını okurken, inşallah burada bitmiyordur, inşallah daha yazmıştır diyerek ilgiyle ve keyifle okudum.
Bugün orada olabilmen çok etkileyici ve güzel bi şey benim gözümde.
Ya ne yorum yapsam bilmiyorum. Bunca yılın ardından hala "Japonya ilginç ya" diye düşünüyorum. Hala çok ilginç her şeyleri gözümde. Seviyorum ^.^