9 Mart 2015 Pazartesi

KAT-TUN KONSERİNE GİDER GİBİYİM

Çokça uzun bir aradan sonra merhabalar.  Ha şimdi, ha sonra derken hiç yazmadan Japonya'daki 5 buçuk ayımı doldurdum. Telafi etmeye çalışacağım bu yazımla. Öncelikle Japonya'ya hala bayıldığımı yinelemek istiyorum. Hala sıkılmadım, bıkmadım. Sıkılmak şöyle dursun, son 5 buçuk ayım kaldığı için şimdiden üzülür oldum. Burası yaşamak için harika bir yer. Her sarhoş olduğumda söylemekten usanmadığım, insanların başını şişirdiğim Mirunerashii söylemim durumu özetlemeye yeterli olur sanırım. "Param olursa ömrümün sonuna kadar burada yaşamak istiyorum!!"..."Dur ya, cidden bi Japonla mı evlensem acaba?!" Tabii ayıldıktan sonra ve parasızlıkla yüzleştikten sonra "Şimdilik 1 yıl iyi ya, Türkiye'ye dönsem de olur." Evet, Japonya paranız olursa güzel ve yaşanır. Laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten pahalı bir ülke. Şöyle diyeyim, Türk parasıyla günde 100 tl harcamak hiç işten değil. Özel, lüks bi harcama yapmanıza da gerek yok. Harcanıyor kolaylıkla o para. Hatta fark etmiyorsunuz bile. E ayda 3 bin tl harcamak kesinlikle bir öğrencinin harcı olmadığından sürünüyorsunuz. Ama sürüneceksem Japonya'da sürüneyim diyorum ve para mevzusunu kapatıyorum. Ha, şu sıralar baito arıyorum yana döne. Nefesi kuvvetli biri varsa aranızda okusun üflesin lütfen. Bulayım artık bir iş. Bulursam yaz tatili için çok çılgın planlarım var. :p

En son yazımda daha bir yeri gezip görmemiştim. Yazacak pek bir şeyim yoktu. Şu an yazacak bir sürü şeyim var ve hangisini hangi sırayla yazacağımı bilemiyorum. Umarım unuttuğum bir şey olmaz. Başlıyorumm!!

Niigata'nın yerel bir kanalında bir programa katıldım. Biz 3 yabancı öğrenciyi raamen yemeye götürdüler. Efendime söyliyim, raamen nasıl yapılır, nasıl yenir falan biz deney farelerinin üzerinde denediler. Ben raamen yerken höpürdetmeyi bilmediğimden bayağı bir dalgası geçildi. E napiim Türkiye'de ayıp dedim. Aynı programa başka bir arkadaşım katıldı geçen gün. Beni sormuşlar. Mirune'yi tanıyor musun? Raamen yerken epey zorlanmıştı demişler. Akıllarında raamen yiyemeyen kız olarak kalmışım ha. Yalnız laf aramızda ünlü ramenci diye götürdükleri yerin raamenleri yediğim en lezzetsiz raamenlerdi. O günden beri raamen yiyemiyorum. -.-" Hala neden orayı seçmişler program için anlamıyorum. Hatta orası hala nasıl batmamış onu hiç anlamıyorum.






 

O an utanç verici ama şimdi geçmişe bakınca güzel bir deneyimdi.

Sonracııma ülkelerin geleneksel dansları temalı bir etkinlik yaptık, gönüllü Japon öğrenciler ve yabancı öğrencilerle. Şimdi düşününce keşke Türk dansını da ekletseydik diyorum. Ben Hokkaido'nun geleneksel dansı Soran Bushi'de yer aldım. Türkiye'deki okulumda da bu dansı sık sık yaptığımız için pek zorlanmadım. Beraberce bir şeyler yapıp sahnelemek her zamanki gibi harika bir duyguydu. Günün ardından yapılan nomikaiysa en eğlenceli nomikailardan biriydi.



Bu etkinliğin dvdsi varmış da ben daha almadım. Belki dönmeden önce bir yerlerden bulurum. 

Neyse,  artık gezilerimden bahsedeyim.
İlk gezim Tokyo'ya oldu. Yeni yıla Tokyo'da girdim. Yalnız şimdi söyleyeceğim şeye benim kadar üzülebilirsiniz, hayalimin Johnnys Countdown'a gitmek olduğunu bilenler...
Tokyo Dome'a 15 dk uzaklıktaydım ama bilet alacak param olmadığı için konsere gidemedim. Düşünsenize 5 yıldır o anı bekliyorum, 2 durak ötesindeyim konser alanının. Orada Garasu no Shounen diye başlayan konser var iken ben bir Mc.Donalds'ta oturmuşum, kara kara eve hangi parayla döneceğimi düşünüyorum. Tamam, başa dönmem lazım, açıklayabilmem için.
Tokyo kesinlikle muhteşem, muhteşem ötesi bir şehir hatta. Ama Japonya gibi pahalı bir ülkenin en önemli şehrinin ne derece pahalı olabileceğini tahmin edebilirsiniz. 4 gün Tokyo'da kaldım ve normalde 1 ay geçindiğim parayı 4 günde bitirmiş oldum. Biraz da saflığımıza geldi gerçi. Aylarca araştırdığım otellerden en uygun ama merkezi olanını seçtiğimi zannediyordum ki, Tokyo'yu avcu gibi bilenler "Sen ne yaptın ya? Keşke bize haber verseydin, sana onun yarı fiyatına yerler bulurduk." dediler. O gün ablam konsere gidebilmem için özel para gönderdi ama ben o parayı Niigata'ya dönebilmek için kullandım. Hihih haliyle hala bana küfür ediyor. Ben de kendime ediyorum ablacım, ben de. -.-"

Tokyo'da yazın Türkiye'de çalıştığım Japon teyzelerle buluştum. 4 gün içinde neredeyse Tokyo'yu baştan sona gezdirdiler. Hala çok müteşekkirim. Ginza'nın en ünlü mekanında içki içirdiler. Benim için Tokyo'nun en önemli anı o andı. Ginza Tokyo'nun en pahalı semti. Hani bir gün piyango çıkmadığı sürece bir daha orada içki içemem diye düşünüyorum. İlk o gün başladı "Allahım zengin olayım da Tokyo'lu, hatta direkt Ginzalı olayım" diye başlayan ve bitmeyen dualarım. :p Tokyo'dayken hoşuma giden diğer şeyse adım başı hareketli reklam panolarında Johnnys elemanlarının olmasıydı. Otobüslerin üzerindeki reklamlarda, trenlerdeki reklamlardalar, her yerdeler! Bir ara kaptırdım kendimi, her gördüğüm Johnnys fotoğrafıyla selamlaşmaya başladım :p Yıllarca o adamları sevdikten, destekledikten sonra onların nefes aldığı, gezdiği sokaklardaydım. Bu duygu inanılmaz mutluluk vericiydi. Biraz Tokyo fotoğrafı paylaşayım.






Bu da Ginza'da içtiğimiz yer. Yanımdaki Japon'un yalancısıyım ama Meiji döneminden kalma tarihi bir binaymış. Öyle dedi.



Bir sürü güzel ışıklandırma vardı Tokyo'da ama o fotoğrafları bulamıyorum nedense şu an. 

     



Harajuku'daki Meiji tapınağına gittik. Omikuji -fal gibi bi şey- de seçtim. Ortalama bir şey çıktı. Ne çok iyi, ne çok kötü. :))







Tapınakta 5 yen atıp dilet tuttuğumuz yer. 2 kere el çırpıp eğiliyorsun hani. O kısmın özel bir adı varsa ben hala bilmiyorum.


 Bu da otelimizin olduğu civardan bir fotoğraf. Kartpostal gibiydi.


Tokyo is yours canıms!!


Veeee Harajuku'da benim favori mekanııııım!!!!

 
Mirune'nin mest oluşu. Bkz: Yukarı :p


Japon hatunlardan biri 5 dkda bir -ki bunu bana yazın da çok yinelemişti- benim oğlum MatsuJun'a benziyor. Japonya'ya gel tanıştırayım deyip durdu. Çok yakışıklı çok, sevgilisinden de ayrıldı blabla.
O gün de yanımızdaydı o kadın. Oğlu gelmemişti, ki getirmemesine cidden şaşırdım :p, Fırsattan istifade oğlunun fotoğrafını gösterdi bana. Alakası yok MatsuJun'la. Kusura bakma bir zamanlar kaynanam olma ihtimali olan teyzem. Oğlun MatsuJun'a hiç benzemiyor.
MatsuJun demişken. Benzerlik demişkeeen. Burada bir oğlan var, MatsuJun 2 resmen. Doğum günümde büyük bir nomikai yapmıştık, o da katılmıştı sağ olsun. Doğum günü fotoğrafımı paylaşma bahanesiyle çaktırmadan size fotoğrafını göstereceğim. :p


Siz kim olduğunu anladınız, benim karşımda oturanın yanındaki. Yamuk ağızlılıkları bile benziyor be. Zaten lakabı da MatsuJun. Tek benzeten ben değilim. 

Neyse Harajuku'ya döneyim. En çok o idollerin fotoğraflarının satıldığı sokak aklımda kaldı. Baştan sona gezdiğinizde Türk dönerinden tutun, tuhaf kostümlü Japonlara, fotoğraf çekimi yapılan mankenlere kadar, bir sürü şeyle karşılaşabiliyorsunuz o sokakta. Gençliğin mekanı orası. Geçen hafta 2. kez Tokyo'ya gittim ve o sokağı 5 kez aşağı yukarı dolandım. Tüm günümü orada geçirsem sıkılmam.

Tokyo'dan dönüp 1 ay kadar parasızlık çektikten sonra yine paraya kavuştum. Ki bu sefer de Hokkaido gezisine çıktığım için o paranın gideceği yeri belirlemiş oldum.
Hokkaido hakkında ilk diyebileceğim şey. "Oradakiler Japonsa, buradakiler ne? Buradakiler Japonsa, oradakiler neee?" Hokkaido'da çirkin görmek neredeyse imkansızdı. Herkes uzun boylu, bembeyaz, güzel, yakışıklı. O.o Hele gittiğimiz bi barda bir mutfak çalışanı adam vardı, ağzımız açık kaldı. İşine öyle odaklanmıştı ki başını kaldırıp bir kere bile bize bakmadı ama sizi temin ederiz, biz bir 10 dk onu izledik :DD

Hokkaido'da Sapporo'ya gittik. 18 saatlik(!) gemi yolculuğla. Ben hiç gemiye binmemiştim. Beni otobüs uçak falan tutmuyor ama gemi çok sağlam tutuyormuş. Kısmetsizlik, denizin de dalgalı olduğu fırtınalı bir güne rast geldik. O kabusu ne siz sorun ne ben anlatayım. 


Fotoğrafa aldanmayın. Bu dönüşteki denizin hali. Dönüş dalgasız ve rahattı. 

Hokkaido'da ilk gün şehirde kaldık, gezindik azcık. Ertesi gün gayet geleneksel bir onsen oteline gittik. Hep derdim ya, ben onsene girmek istiyoruuum diye. Sonunda kavuştum bu hayalime de. Karlı dağların arasında sımsıcak suyun içindesin. Bu derece rahatlatıcı bir şey olamaz ya. Mutluluktan ağlayacaktım neredeyse. Japonya'da en beğendiğin şey ne diye soran olursa kesinlikle ilk cevabım onsen olacaktır. İlk onsenimde komik bir anım da oldu. Bir kadın taktı bana. Sen nerdensin? Napıyorsun burada? Onsene ilk girişin mi? Tamam konuşsun, tamam konuşalım. Ama ben Japonca konuşurken ısrarla İngilizce konuşanlara geldiğimden beri kıl oluyorum ayol. Bir de çıplakken muhabbet etmek de pek hoş olmuyor. :D

Onsene girdiğimiz otelde her şey gelenekseldi. Odalarımız, yataklarımız, yemekler. Durun, yemekleeeer. Japonya'da yediğim en iyi akşam yemeğini o akşam yedim. Bir daha fırsatım olsa, bir daha o parayı verir, o otelde kalırım. İnanılmaz güzeldi her şey.


 


9 kişilik grup olarak gitmiştik bu arada. :))



 Otelden manzara.





 Oradaki tapınaktan bir kez daha omikuji çektim ve bu sefer en şanslı 2. omikuji çıktı. Her şey çok iyi olacakmış hayatımda. Bekliyoruz efendim. Olsun. :)))


Sonra yeniden şehire döndük. Biraz daha gezdik. Yüksek bir binaya çıktık. Adı her neyse artık. Oradan şehrin manzarasını çektim. Her ne kadar iyi çekmeyi becerememiş olsam da.





Sonra eve döndük. Sıradaki durağımız Niigata-ken'deki başka bir şehirdi. Ha o gezinin öncesinde kar festivali oldu. Ama o gün biraz rahatsızdım, ben gitmedim. Arkadaşımın çektiği fotoğraflar.




 Ardından, oJaponya'daki en güzel 2. yemeğimi yiyeceğim Sanjou şehrine gittik. Dediğim gibi tanıdık Japon teyzelerin sayesinde böyle harika geziler yapabildim. Kendi paramla bu kadar gezmenin altından kalkamazdım. Teyzecim şehri gezdirdi ve akşamındaysa büyük bir ziyafet çektirdi. Zeytin yedim oluuum. Peynir yediiiim!! Rüyalarıma zeytin peynir girmeye başlamıştı. Görünce nasıl mutlu olduğumu tahmin edebilirsiniz herhalde. O akşam bir kez daha onsene girme fırsatım oldu. Çok şanslıyım ki, bulunduğum Niigata-ken'de de en az Hokkaido kadar güzel onsenler var. O gece kaldığımız yerin üst katı bardı. Yani bar sahiplerinin evine gittik. O gün tatil günü olduğundan tüm bar bize aitti. Elimizin altında sınırsız içkiyle nomikai yaptık. Ay ben de bi barım olsun istiyorum ya. Olsun yaa. Olsun ama yaa. Dekorasyonu harikaydı barın. Plakçalar ve plak koleksiyonu vardı. Çok sağlam bir ses düzeni vardı. Benim için enka şarkılar açtılar hep. Gecenin ilerleyen saatlerinde karaoke bile yaptık. :))


  

                               

Ertesi gün Niigata'nın en önemli tapınağını gezdik.




















-----------------------------------
Bu aradaaa, bendeniz Mirune artık bir Johnnys Fan Club üyesi. Jips'in de elbette -o eksik kalamaaaz-. Countdown'a bilet alamadım yukarıda bahsettiğim gibi. Ben işi çözene kadar biletler tükenmişti. Kara borsaysa çok pahalıydı. Bu sabah Johnnys'ten mesaj geldi. KAT-TUN 9-10 Mayıs'ta 2 konser verecekmiş. 9 Mayıs'ta gerçekleşecek Tokyo Dome konserine çok büyük bir ihtimalle gideceğiiim!! Yuppi!!! 
 Bilet almayı çözdüm, yeter ki param olsun. Kara borsaya düşmem bundan böyle. :p
Umarım Jin'ciim de ben dönmeden bir konser daha verir ve umarım katılabilirim. Şimdilik bu kadar. Babaaay!


0 yorum: